91- Hudeybiye
Anlaşması
1. Misver b. Mahreme
ve Mervan b. el-Hakem
- - (-)
25308 (1)- Misver b.
Mahrame ve Mervan b. el-Hakem anlatıyorlar: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), Hudeybiye senesinde Kabe'yi ziyaret etmeye yöneldi. Savaşa niyetli
değildi. Yola çıktı ve kendisiyle birlikte yetmiş deve sevk etti.
Beraberindekiler yedi yüz kişi idiler. Her deve, on kişinin kurbanlığı idi.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yola çıkıp Usfan'a vardığı zaman Bişr
b. Süfyan el-Ka'bi ona rastladı ve: "Ey Allah'ın Resulü! Kureyşliler senin
yola çıktığını işittiler ve sütlü ve yavrulu develerle yola koyuldular.
Kaplanların derilerini giydiler ve Zorla Mekke'ye giremeyeceğine dair Allah'a
söz verdiler. Halid b. el-Velid de atlılarıyla Kurau'l-Gamim'e kadar
geldi" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: ''Yazık
şu Kureyşlilerin haline! Savaş onları yedi. Ne olurdu sanki insanlarla benim
aramdan çekilselerdi? Şayet insanlar benim hakkımdan gelirse, zaten onların
diledikleri olmuş olacak. Şayet Allah beni muzaffer kılarsa, onlar zaten
İslamla girecekler. Şayet böyle yapmasalar bile güçlü olarak savaşmış
olurlardı. Kureyş acaba ne sanıyor? Allah'a yemin ederim ki Allah beni muzaffer
kılıncaya veya atımın sadece önü tek başına kalıncaya kadar Allah'ın beni
göndermiş olduğu şey üzere onlarla savaşmaya devam edeceğim.''
Daha sonra Hz. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) insanlara sağ tarafa doğru yönelmelerini
emredince, Hamd dağları arasından Mekke'nin alt tarafından Hudeybiye ve
Seniyyetu'l-Murar'a çıkan yola saptılar. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) orduyu bu yola soktu. Kureyş atlıları, İslam ordusunun yollarını
değiştirdiğini görünce, Kureyş'e dönmek üzere hareket ettiler. Hz. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) çıkıp sonunda Seniyyetu'l-Murar yoluna girdiği
zaman devesi çöktü. İnsanlar: "Deve çöktü" deyince, Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Deve çökmedi, zaten çökmek ona yaraşmaz. Fakat
fili Mekke'ye girmekten alıkoyan onu da alıkoymuştur. Allah'a yemin ederim ki,
bugün Kureyşı sıla-i rahm isteği ile beni bir yola çağırırsa mutlaka bu
isteklerine icabet ederim" buyurup insanlara: "Konaklayın!"
dedi. Sahabe: "Ey Allah'ın Resulü! Vadide insanların yanına
konaklayabileceği bir su yok" deyince, Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) sadağından bir ok çıkarıp ashabından birisine verdi. Bu oku oradaki
kuyulardan birine indirip batırdılar ve o kuyudan su fışkırdı. Hatta insanlar
orada deve sulamak için yerler bile yaptılar. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) dinlenip rahatlayınca bir de baktılar ki Huzaa kabilesinden birtakım
insanların arasında Budeyl b. Verka geliyor. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) daha önce Bişr b. Süfyan'a söylediklerini onlara da tekrarladı. Onlar
Kureyş'e dönüp: "Ey Kureyş topluluğu! Şüphesiz siz Muhammed hakkında acele
ediyorsunuz; Muhammed savaş için gelmedi, sadece Beytullah'ın değerini
yüceltmek ve onu ziyaret için gelmiştir" dediler. Bunun üzerine
Kureyşliler, onları itham ettiler.
İbn İshak der ki: Zühri:
"Huzaa kabilesinin Müslümanları da müşrikleri de, Mekke'de olan / yaşanan
hiçbir şeyi Allah'ın Resulü'nden gizlemezlerdi" dedi. Kureyşliler:
"Savaş maksadıyla gelmiş olmasa bile bize karşı zorla Mekke'ye asla
giremez ve Araplar, onun bize rağmen Mekke'ye girmiş olduğunu asla ağızlarına
alamayacaklardır" dediler. Sonra ona Beni Amr b. Luey'e mensub Mikrez b.
Hafs b. Ahyefi gönderdiler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu
görünce: "Bu gaddar bir adamdır" buyurdu. Bu kişi Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına varınca, Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ona, Budeyl ve arkadaşlarına söylediği şeylere benzer şeyler söyledi. o
da Kureyşlilere döndü ve Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisine
söylemiş olduğu şeyleri onlara aktardı.
Sonra Kureyşliler,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e Hils b. Alkame elKinani'yi gönderdi.
Bu adam o zaman Ehabiş'in lideri idi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
bunu görünce: "Bu, ibadet eden ve Allah'ın emrine saygı gösteren bir
kavimdendir. Bunun için kurbanlıklarınızı o görecek şekilde önüne sürün''
buyurdu.
Hils, kurbanlıkların
vadinin yanından gerdanlıkları (kurbanlık alameti olarak boyunlarına takılan
boncuklar) ile boğazlanacağı yer olan Harem'den uzun süre alıkonmasından ötürü
yünlerini yemekte olduklarını görünce Kureyşlilere döndü. Gördüğü bu manzara
ağınna gittiğinden, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e uğramadan dönüp
gitti. Bu durumu Kureyşlilere anlatıp: "Ey Kureyşliler! Geri çevrilmesi
helal olmayan şeyler gördüm. Kurbanlıkların uzun süre alıkonmasından ötürü
yünlerini yemekte olduklarını gördüm" dedi. Kureyşliler de: "Otur!
Sen bir şey bilmeyen bir bedevisin" deyip, Urve b. Mes'ud es-Sekafi'yi
gönderdiler.
Urve b. Mes'ud onlara
şöyle dedi: "Ey Kureyş topluluğu! Ben, Muhammed'e gönderdiğiniz kimselerin
sizden gördükleri muameleyi gördüm. Zira Muhammed'in yanından size döndükleri
zaman onları ayıpladınız ve kötü sözler sarf ettiniz. Siz kendinizi bir baba,
beni de bir çocuk gibi biliyorsunuz. Halbuki ben sizin başınıza geleni işittim
ve kavmimden bana itaat eden kimseleri topladım. Sonra size geldim. Bizzat
kendim size yardım ettim."
Kureyşliler: "Doğru
söyledin. Sen bizim nazarımızda itham olunan bir kişi değilsin" dediler.
Urve, oradan çıkıp Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e geldi ve önünde
oturup şöyle dedi: "Ey Muhammed! Karışık insanları topladın. Sonra onları
kendi aşiretine ve kabilene karşı getirdin ki, o kabileni onlarla kırdırasın.
Bunlar Kureyşlilerdir. Yola çıkmışlardır. Beraberlerinde yeni yavrulamış
develeri, yavrularıyla beraber çıkmışlardır. Kaplanların derilerini
giymişlerdir. Allah'a söz vermişlerdir ki, Mekke'ye zorla giremeyeceksin!
Allah'a yemin ederim, öyle sanıyorum ki, işte bunlar (sahabiler) yarın senin
etrafından dağılıp kaçacaklardır."
Bu sırada Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in arkasında oturan Ebu Bekr: "Lat'ın
bızırını em!. .. Biz mi onun etrafından kaçıp dağılacak mışız?" deyince,
Urve: "Ey Muhammed! Bu kimdir?" diye sordu. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): ''Bu, Eba Kuhafe'nin oğludur'' cevabını verince, Urve:
"Canım elinde olana yemin olsun ki bizde henüz karşılığını veremediğimiz
bir iyiliğin olmasaydı bil ki ben de aynı tarzda sana bir cevap verirdim!"
karşılığını verdi. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sakalından
tutarak onunla konuşunca, zırhını giymiş, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
yanında olan Muğire b. Şu'be kılıçla onun eline dürttü ve: "Bu kılıç sana
ulaşmadan önce elini Resulullah'ın sakalından çek!" dedi. Urve:
"yazıklar olsun sana. Seni bu kadar sertleştirip katılaştıran şey
nedir?" karşılığını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de
gülümsedi. Urve: "Ey Muhammed! Bu kimdir?" diye sorunca, Hz. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bu kardeşin oğlu Muğire b. Şubeldir'' cevabını
verdi. Urve ona: "Ey hain! Dünkü pisliğini (ettiğin haltı) yıkayabildin mi?"
diye sordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona da öncekilere
söylediğinin aynısını söyleyip savaş için gelmediğini bildirdi. O da Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanından ashabının ona nasıl davrandıklarını
görmüş olarak kalktı. çünkü Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), abdest
alırken onun organlarından damlayan suları avuçlamak için adeta birbirleriyle
yarışırcasına öne atılıyorlardı Tükürünce de mutlaka onun tükrüğüne adeta
yarışırcasına koşarlardı. Saçlarından bir kıl düşünce onu mutlaka alırlardı.
Urve, Kureyşlilerin
yanına dönüp onlara şöyle dedi: "Ey Kureyş topluluğu! Şüphesiz ben,
Kisra'yı makamında gördüm. Kayser'i makamında gördüm. Necaşi'yi de makamında
gördüm. VAllahi şimdiye kadar kavmi arasında hiçbir kral ve hükümdarı görmedim
ki, Muhammed'in ashabı arasında olduğu kadar büyük ve kıymetli bir yeri olsun.
Andalsun ki bir kavim gördüm ki, hiçbir şeyden ötürü asla onu yardımsız
bırakmayacaklardır. Artık kararınızı verin."
Daha önce Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hiraş b. Umeyye el-Huzai'yi çağırıp kendisini
Mekke'ye Kureyşlilerin yanına kendine ait Sa'leb adlı deveye bindirerek niçin
gelmiş olduğunu Kureyş eşrafına tebliğ etmesi için göndermişti. Hiraş, Mekke'ye
girince, Kureyşliler Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in devesinin
ayaklarını kestiler ve Hiraş'ı öldürmeye kalktılar. Ehabiş grubu ise onu
koruyup serbest bırakılmasını sağladı. O da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e geldi.
Hz. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Mekke'ye göndermek için Hz. Ömer'i çağırınca, Ömer şöyle
dedi: "Ey Allah'ın Resulü! Ben kendim için Kureyşlilerden korkuyorum.
Mekke'de Beni Adiy kabilesinden beni koruyacak herhangi bir kimse yok. Kureyş
ise, benim onlara olan düşmanlığımı ve onlara karşı olan katılığımı biliyor.
Ama ben sana bir adam göstereyim. O, onlara karşı benden daha güçlüdür. Bu kişi
Osman b. Affan'dır." Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hz. Osman'ı
çağırıp onu Kureyş'e gönderdi. Onlara kimseyle savaşmak için gelmediğini,
(bölgenin) haramlığına ta'zimde bulunarak BeytuHah'ı ziyaret etmek üzere
geldiğini bildirecekti. Hz. Osman çıkıp Mekke'ye vardı. Eban b. Said b. el-As'a
rastladı. Eban bineğinden inip Hz. Osman'ı terkisine bindirdi ve Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in tebligatını ulaştırıncaya kadar onu koruması
altına aldı. Hz. Osman gidip Ebu Süfyan ve Kureyş büyüklerinin yanına vardı,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in göndermiş olduğu haberi onlara
ulaştırdı. Hz. Osman'a: "Eğer Beytullah'ı tavaf etmek istiyorsan tavaf
et" dediler; ancak o: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tavaf
etmedikçe bunu yapacak değilim" karşılığını verdi. Kureyşliler Hz. Osman'ı
yanlarında alıkoydular. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ise Hz.
Osman'ın öldürüldüğü haberi ulaştı.
Muhammed (b. İshak) der
ki: Zühri şöyle dedi: Kureyşliler, Amir b. Luey oğuHarından Suheyl b. Amr'ı
gönderdiler ve: "Git ve Muhammed ile anlaş. Onunla yapılacak anlaşmada, bu
sene bizim yanımıza gelmeyerek döneceği hususu mutlaka bulunmalıdır. Allah'a
yemin ederiz ki, Araplar onun Mekke'ye baskın ve galebe ile girdiğini asla
konuşamayacaklar" dediler. Suheyl b. Amr, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e geldi, Hz. Nebi onu görünce: ''Mademki bu adamı gönderdiler halk
barış istiyor'' buyurdu. Süheyl, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
yanına geldi, uzun uzun konuştular, sözlü müzakerelerde bulundular ve sonunda
aralarında barış oldu. Mesele toparlanıp da sadece yazma işi kaldığında Ömer b.
el-Hattab yerinden sıçrayıp Ebu Bekr'e geldi ve: "Ey Ebu Bekr! O, Allah'ın
elçisi değil mi? Biz müslümanlar değil miyiz? Onlar müşrikler değiller
mi?" diye sordu. Ebu Bekr: "Evet öyledir" cevabını verince, Hz.
Ömer: "O halde dinimiz uğrunda bu zillete niçin katlanıyoruz?" dedi.
Ebu Bekr: "Ey Ömer! Sakin 01. Şüphesiz ben onun Allah'ın elçisi olduğuna
şehadet ediyorum" dedi. Hz. Ömer: "Ben de şehadet ederim" deyip
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e geldi ve: "Ey Allah'ın elçisi!
Bizler müslümanlar değil miyiz, onlar müşrikler değiller mi?" diye sordu.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Evet öyledir'' cevabını
verince, Hz. Ömer: "O halde dinimiz uğrunda bu zillete niçin
katlanıyoruz?" diye sordu. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Ben Allah'ın kulu ve elçisiyim, asla O'nun emrine muhalefet etmeyeceğim
ve O da beni asla zayi etmeyecek'' buyurdu. Daha sonraları Ömer şöyle demiştir:
"O gün konuşmuş olduğum sözün korkusuyla o kadar çok oruç tuttum, namaz
kıldım, sadaka verdim ve köle azad ettim ki nihayet benim için bir hayır
olacağını umabildim."
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Ali b. Ebi Talib'i çağırıp: "Yaz! Rahman ve Rahim olan
Allah'ın adıyla" buyurdu. Suheyl b. Amr: "Ben bunu bilmiyorum
(tanımıyorum), fakat Bismike Allahümme yaz" dedi. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Yaz! Bismike Allahümme. Bu, Allah'ın elçisi
Muhammed'in Suheyl b. Amr ile üzerinde anlaştıklarıdır" buyurdu. Suheyl b.
Amr: "Şayet senin Allah'ın elçisi olduğuna şehadet etmiş olsaydım seninle
savaşmazdım. Fakat şöyle yaz: ''Bu, Abdullah oğlu Muhammed ile Suheyl b. Amr'ın
üzerinde barış yaptıklarıdır. Bu antlaşmaya göre on sene savaşı bırakacaklar ve
insanlar bu on sene için emniyette olacaklar, birbirlerinden ellerini
çekecekler. Ashabından her kim velisinin izni olmaksızın Resulullah'a gelirse
velisine geri verilecek. Hz. Nebi ile beraber olanlardan her kim Kureyş'e
giderse geri verilmeyecek. Birbirimize kin beslemeyeceğiz. Ne gizli, ne de açık
hıyanet olmayacaktır. Kim Muhammed'in tarafına geçmek isterse geçer, kim de
Kureyş tarafına geçmek isterse geçer.''" Huzaalılar kalkıp: "Biz Muhammed'in
antlaşmasına katılıyor ve onun ahdindeyiz" dediler. Beni Bekr kabilesi de:
"Biz Kureyş'in ahdinde ve onların ahidlerindeyiz" dediler.
"Sen bu sene geri
döneceksin. Yanımızda, Mekke'ye girmeyeceksin.
Gelecek sene olunca biz
senin gelişinle Mekke'den çıkarız. Sen, ashabınla birlikte Mekke'ye girersin.
Orada üç gün kalırsın. Sizinle, yalnız binekli kişinin silahı bulunur. Kılıçlar
kınlarında olur. Başka birşey ile Mekke'ye girmeyeceksiniz. "
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ve Suheyl b. Amr antlaşmayı yazarken Ebu Cendel b. Suheyl b.
Amr bukağıya vurulmuş olarak çıkageldi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e doğru kaçıp gelmiş, sahiplerinden kurtulmuştu. Hz. Nebi'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabı, fethin olacağından şüphe etmeksizin
Medine'den çıkıp gelmişlerdi. Bu, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
görmüş olduğu bir rüyaya dayanıyordu. Ashab, barış sonucu geri dönmek ve
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in (bu şekildeki antlaşmadan dolayı)
nefsinde yüklendiği şeyleri gördüklerinde, üzerlerine çok ağırlık çöktü. Nerede
ise kahırlarından öleceklerdi. Suheyl, Ebu Cendel'i görünce, kalkıp ona doğru
yürüdü. Yüzüne bir tokat vurup: "Ey Muhammed! Aramızda bu adamın
gelmesinden önce hüküm tamamlanmıştır. (Yani bu, antlaşma hükmü gereğince
Mekke'ye geri verilecektir)" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): 'Doğru söyledin'' deyince, Suheyl, Ebu Cendel'in yakasından tuttu. Ebu
Cendel olanca sesiyle bağırıp: "Ey Müslümanlar topluluğu! Müşriklere geri
mi verileceğim? Onlar beni dinimden saptırıyorlar" dedi.
Bu hal ashabın içinde
bulunduğu sıkıntıyı daha da artırdı. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise
şöyle dedi: "Ey Ebu Cendel! Sabret ve sevabını Allah'tan iste. Çünkü
Allah, sen ve seninle birlikte olan zayıf kimseler için bir kapı açar. Biz,
Kureyşlilerle aramızda bir barış akdi yaptık ve onlara söz verdik. Onlar da
bize Allah ahdi ile söz verdiler. Biz onlara hıyanet etmeyiz."
Bunun üzerine Ömer b.
el-Hattab, Ebu Cendel ile birlikte yerinden kalktı. Onun yanı sıra yürüyor ve
şöyle diyordu: "Ey Ebu Cendel! Sabret! Onlar, ancak müşriklerdir. Kanları
ancak köpeğin kanıdır." Böyle derken kılıcının kabzasını Ebu Cendel'e
yaklaştırıyordu.
Ömer: "Ebu
Cendel'in kılıcı almasını ve onunla babasına vurmasını ümit ettim. Fakat Ebu
Cendel, cimrilik etti. Yani bu işi yapamadı" diyordu. Anlaşmanın yazım işi
tamamlandığında, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ihramlı halde namaz
kılmaktaydı ve ihramdan çıkıp çıkmama konusunda tereddütlü idi. Hz. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) kalktı ve: "Ey insanlar! Kurbanlarınızı
kesin ve tıraş olun'' buyurdu. Hiç kimse kalkmayınca, sözünü tekrarladı, ama
yine kimse kalkmadı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üçüncü defa
sözünü tekrarladığında da hiç kimse yerinden kalkmadı. Hz. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) dönüp ümmü Seleme'nin yanına girdi ve: ''Ey Ümmü Seleme!
İnsanlara ne olmuş?'' buyurdu. ümmü Seleme: "Ey Allah'ın Resulü! Senin de
gördüğün gibi bir kere şüphe onların kalbIerine girmiş. Onlardan kimse ile konuşma,
kurbanının olduğu yere gidip boğazIa ve traş ol. Şayet böyle yaparsan insanlar
da aynısını yaparlar" dedi. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ümmü
Seleme'nin yanından çıkıp kimse ile konuşmaksızın kurbanının yanına geldi, onu
boğazladı, sonra da oturup tıraş oldu. İnsanlar da kalkıp kurbanlarını kestiler
ve tıraş oldular. Nihayet Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke ile
Medine arasındaki yolun ortalarında iken Fetih süresi nazil oldu.
[Hasen]
Diğer tahric: Bu kanalla
Ebu Davud (2766), İbn Huzeyme (2906), Taberani, e/-Mu'cemu'l-kebir'de
(20/14-16) ve Hakim, Müstedrek'te (2/459) rivayet ettiler. ,...
25309 (2)- Zühri der ki:
Urve b. ez-Zübeyr'in bildirdiğine Misver b. Mahreme ve Mervan b. el-Hakem şöyle
dediler -ki ikisinin de anlattığı birbirini doğrulamaktadır-: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hudeybiye zamanında ashabından bin küsur kişilik
bir toplulukla yola çıktı. Zu'l-Huleyfe'ye vardıklarında kurbanlıklara
gerdanlıklar takıldı ve çizilerek işaretlendi. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) umre için de ihrama girdi. Önden Huzaa kabilesinden birisini gözcü
olarak gönderdi ve kendi de yola çıktı. Usün'a yakın bir yerde bulunan
Gadiru'l-Eştat denilen yere vardığında gözcü geldi ve: "Ka'b b. Luey ve
Amir b. Luey, Ehabiş denilen savaşçı bir topluluğu sana karşı savaşmak ve
Kabe'den menedip uzaklaştırmak için toplamış" dedi. Hz. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), ashabına: ''Bana bu konuda görüşünüzü söyleyin. Kureyşlilere
yardıma gelen toplulukların geride kalan çoluk çocuğuna baskın yapalım mı?
Şayet kaçıp kurtulurlarsa Allah bizleri kafir bir topluluktan kurtarmış olur.
Kalırlarsa da yardıma giden adamlarının mallarını elinden almış, güçsüz
bırakmış oluruz. Yoksa Kabe'ye yönelip karşımıza çıkanlarla mı savaşalım?''
diye sordu. Ebu Bekr: "Allah ve Resulü daha iyi bilir, ama ey Allah'ın
Resulü, biz birileriyle savaşmak için değil, Kabe'yi ziyaret etme niyetiyle
yola koyulduk. Onun için Kabe'ye doğru gidelim. Eğer bizi Kabe'den alıkoyacak
biri çıkarsa onunla savaşırız" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): ''0 zaman yola koyulun'' buyurdu.
Zühri der ki: Ebu
Hureyre: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kadar ashabıyla
istişare eden birini görmedim" derdi.
Bu şekilde tekrar yola
koyuldular. Yolun bir yerine ulaştıklarında Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): ''Halid b. Velid; Kureyşli bir grup atlıyla gözcü olarak Ğamim
mevkiinde bulunuyor. Yolun sağ tarafını tutun!'' buyurdu. Vallahi, Halid ancak
Müslüman ordusunun kaldırdığı tozu görünce bunun farkına varabildi ve hemen
Kureyş'i uyarmak için atını sürdü. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de
yoluna devam etti. Kendisinden Kureyş'in üzerine inilen tepeye vardığında
devesi çöktü. İnsanlar deveye: "Yürü! Yürü!" diye çıkıştılar, ama
deve çökmekte ısrar etti. Bunun üzerine: "Kasva çöküp kaldı!" demeye
başladılar. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise: ''Kasva çöküp kalmadı!
O öylesine çöküp kalamaz! Huyu da değil, ancak (zamanında) fili durduran onu da
böyle durdurmuştur'' buyurdu. Sonra şöyle buyurdu: ''Canım elinde olana yemin
olsun ki Kureyşı Allah'ın kutsal saydığı şeyleri yüceltmek amacıyla benden ne
isterse onlara vereceğim!'' Daha sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
devesine bağırıp sürünce deve harekete geçti. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Hudeybiye'nin bir ucundaki Semed'e gidip orada konakladı. Semed kuyusunun suyu
azdı. İnsanlar kuyunun suyunu azar azar çekince kuyuda hiç su kalmadı.
Susuzluktan dolayı Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şikayette
bulunduklarında, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ok torbasından bir
tane ok çekti ve Müslümanların onu kuyuya atmalarını emretti. Vallahi kuyunun
yanından ayrılana kadar içinden susuzluklarını fazlasıyla giderecek bir şekilde
su fışkırmaya başladı.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ve ashabı bu durumdayken Budeyl b. Verka el-Huzai, kabilesi
Huzaa'dan bir grup insanla yanlarına geldi. Bunlar, Tihame kabileleri arasında
öteden beri Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in dostları ve
sırdaşıydılar. Budeyl: "Ka'b b. Luey ile Amir b. Luey'i, Hudeybiye'nin en
bol sulu yerlerinde, sütlü ve yavrulu develeriyle birlikte konaklamış bir
şekilde bıraktım. Seninle savaşıp, Kabe'den alıkoymak istiyorlar" deyince,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: ''Biz kimseyle
savaşmaya gelmedik. Yalnızca umre yapma niyetiyle geldik. Savaş Kureyşli
zayıflatıp zarara uğratmıştır. Yine de isterlerse aramızda (barış için) belli
bir zaman tayin eder, onlar da insanlarla aramdan çekilirler. Eğer insanlara
karşı galip gelirsem, Kureyşliler de diğerleri gibi bu yola girebilirler. Yok,
eğer galip gelemezsem Kureyşliler de bu şekilde rahat ederler. Ancak buna karşı
gelirlerse canım elinde olana yemin olsun ki başım bedenimden ayrdana kadar
onlarla savaşırım. Allah da (fetih) vaadini yerine getirecektir! '' Bunun
üzerine Budeyl: "Bu dediklerini Kureşlilere iletirim" dedi ve
Kureyşlilerin yanına vardı.
Onlara: "O adamın
yanından geliyoruz. Bir teklif getirdi, eğer isterseniz size bu teklifi
sunabiliriz" deyince içlerinden düşüncesiz olanlar: "Onun hakkında
bir şey söylemene ihtiyacımız yok" dediler. İçlerinden akıllı olanlar ise:
"Ondan işittiğini bize söyle" karşılığını verdiler. Budeyl:
"Şöyle şöyle dediğini işittim" dedi ve Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in buyurduğunu onlara aktardı.
Bunun üzerine Urve b.
Mes'ud es-Sekafi kalkıp: "Ey kavim! Sizler benim babam konumunda değil
misiniz?" diye sordu. "Evet!" dediler. "Ben sizin oğlunuz
gibi değil miyim?" diye sorunca yine: "Evet!" karşılığını verdiler.
"Beni herhangi bir şeyle itham edebilir misiniz?" diye sorunca:
"Hayır!"
karşılığını verdiler. Sonra: "Ukaz halkını yardıma çağırdığımı, ancak bu
çağrıma icabet etmediklerinde çoluk çocuğumla ve bana tabi olanlarla birlikte
sizin yardımınıza geldiğimi de biliyorsunuz değil mi?" diye sorduğunda:
"Evet! Biliyoruz" karşılığını verdiler. Bunun üzerine: "Bu adam
size doğru olan bir teklif sundu. Bu teklifi kabul edin ve konuşmak için yanına
gitmeme izin verin" dedi. Onlar da: "Tamam! Yanına git!"
karşılığını verdiler. Urve, Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına
gitti ve onunla konuşmaya başladı. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de
Budeyl'e söylediklerine benzer şeyler söyledi. O zaman Urve: "Ey Muhammed!
Şayet kavminin kökünü kazıyacak olsan, bugüne kadar senden önce Araplardan
kavminin kökünü kazıyan kimse olacak mı? Şayet bunun tersi olursa vallahi seni
yalnız bırakıp yanından kaçmaya hazır karakterde insanlar ve kalabalıklar
görüyorum!" dedi.
Bunu duyan Ebu Bekr
es-Sıddik ona: "Sen git de Lat'ın bızırını em! Biz mi onu yalnız bırakıp
kaçacağız!" diye çıkıştı. Urve: "Bu kim?" diye sorunca:
"Ebu Bekr" dediler. Bunun üzerine Urve: "Canım elinde olana
yemin olsun ki bizde henüz karşılığını veremediğimiz bir iyiliğin olmasaydı bil
ki ben de aynı tarzda sana bir cevap verirdim!" karşılığını verdi. Urve
tekrar Hz. Nebi'le (Sallallahu aleyhi ve Sellem) konuşmaya başladı ve
konuşurken iki de bir (Arapların geleneği üzere) Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in sakalını tutuyordu. Muğire b. Şu'be, Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in başının ucunda duruyordu. Elinde kılıcı, başında da miğferi
vardı. Urve elini Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sakalına her
uzatışında
Muğire kılıcının ucuyla
Urve'nin eline vuruyor ve: "Elini Resulullah'ın sakalından çek!'"
diyordu. Urve başını kaldırıp: "Kim bu?" diye sordu. "Muğire b.
Şu'be" dediler. Bunun üzerine Urve ona: "Ey hain! Ben hala senin
ihanetinin bedelini ödemiyor muyum?" diye çıkıştı.
Muğire, Cahiliye'de bir
grupla yoldaşlık etmiş, sonra da onları öldürüp mallarını almıştı. Sonra gelip
Müslüman olduğunda Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: ''Müslümanlığını
kabul ediyorumı ama aldığın mal konusunda herhangi bir sorumluluk kabul edemem!''
buyurmuştu.
Urve bir yandan da Hz.
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabını gözüyle süzüyordu. Urve (daha
sonra arkadaşlarına) dedi ki: "Vallahi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) tükürecek olsa bu tükürüğü mutlaka bir sahabisinin avucuna düşüyordu. O
da bunu yüzüne ve bedenine sürüyordu. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
bir şeyemrettiği zaman herkes bunu yerine getirmek için hemen harekete
geçiyordu. Abdest almak istediğinde suyunu dökmek için aralarında mücadele
ediyorlardı. Kendisi konuştuğunda susuyorlar ve saygıdan dolayı ona keskin
bakışlarla bakmıyorlardı."
Sonra Urve
arkadaşlarının yanına geldi ve onlara dedi ki: "Ey topluluk!
Vallahi ben krallara,
Kayser'e, Kisra'ya ve Necaşi'ye elçi olarak gittim. Ancak Muhammed'e ashabının
gösterdiği saygıyı bunların arkadaşları tarafından gösterildiğini görmedim!
Vallahi tükürecek olsa bu tükürüğü mutlaka bir sahabisinin avucuna düşüyordu. O
da bunu yüzüne ve bedenine sürüyordu. Resulullah bir şeyemrettiği zaman herkes
bunu yerine getirmek için hemen harekete geçiyordu. Abdest almak istediğinde
suyunu dökmek için aralarında mücadele ediyorlardı. Kendisi konuştuğunda
susuyorlar ve saygıdan dolayı ona keskin bakışlarla bakmıyorlardı. O size doğru
bir teklif sundu, bunu kabul edin!" Bunun üzerine Kinane'den bir adam:
"Bana izin verin, bir de ben gideyim" diye teklif edince, ona da:
"Git!"
dediler.
Bu kişi de Hz. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile ashabının yanına gitti.
Onu gördüklerinde
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bu, kurbanlara saygı duyan bir
kabileden filan kişidir. Siz de kurbanlıklarınızı ona doğru salın'' buyurdu.
Kurbanlıklar ona doğru salındı ve insanlar telbiye getirerek onu karşıladılar.
Adam bunu görünce: "Sübhanallah! Bunların Kabe'den menedilmeleri doğru
değildir" dedi. Arkadaşlarının yanına geri dönünce de: "Onların
kurbanlıklarına gerdanlıklar takıldığını ve işaretlendiğini gördüm. Bunun için
Kabe'den menedilmelerini uygun görmüyorum" dedi. İçlerinden Mikraz b. Hasf
denilen biri kalktı ve: "İzin verin bir de ben onun yanına gideyim"
dedi. Ona da: "Git!" karşılığını verdiler. Bu da Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile ashabının yanına gitti. Müslümanlar onu
gördüklerinde Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bu kişi Mikrazı dır ve
günahkar biridir!'' buyurdu.
Mikraz, Hz. Nebi'le
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) konuşmaya başladı. Onunla konuştuğu sırada da
Suheyl b. Amr geldi. Suheyl b. Amr geldiği zaman Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): ''İşiniz biraz daha kolaylaştı'' buyurdu. Suheyl b. Amr gelip:
"Hadi aramızda bir anlaşma metni yazalım" dedi. Anlaşmayı yazmak
üzere de bir katip çağırdılar. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) katibe:
''Yaz: Bismillahirrahmanirrahim'' diyerek anlaşmanın metnine başlamak istedi,
ancak Suheyl: "Rahman'ın ne olduğunu bilmiyorum. Onun için daha önceleri
yazdığın gibi ''Allahım! Senin adınla'' diye yaz" dedi. Müslümanlar:
"Bismillahirrahmanirrahim'' den başkasını yazmayız!" diye itiraz
ettiler ama Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) katibe: ''Bismikellahumme,
diye yaz'' buyurdu. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sonra: ''İşte bu
metin Resulullah olan Muhammed'in kararlarını içerir'' diye yazmasını buyurdu.
Ancak Suheyl: "Vallahi senin Allah'ın Resulü olduğunu bilseydik seni
Kabe'den menetmez ve seninle savaşmazdık. Onun için bunun yerine ''Muhammed b.
Abdullah'' yaz" dedi. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Beni
yalanlasanız da ben Allah'ın Resulüyüm! Peki, bu metin Muhammed b. Abdillah'ın
kararlarını içerir, yaz'' buyurdu.
Ravilerden Zühri der ki:
"Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bu şekilde davranması, daha
önce "Canım elinde olana yemin olsun ki Kureyşı Allah'ın kutsal saydığı
şeyleri yüceltmek amacıyla benden ne isterse onlara vereceğim!'' buyurduğu
içindir."
Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) anlaşma metnini yazdırırken devamla:
''Bizi Kabe'den
menetmeyecek ve onu tavaf etmemize izin vereceksiniz! '' buyurunca, Suheyl:
"Vallahi Arapların, bizim zorla bunu kabul ettiğimizi konuşmalarını
istemeyiz, onun için gelecek sene bunu yapın" dedi ve ekledi: "Bizden
birisi sana gelirse, senin dinine geçmiş olsa dahi onu bize iade
edeceksin." Müslümanlar ise: "Sübhanallah! Sana Müslüman olarak
gelirse nasıl müşriklere geri iade edilebilir!" diyerek böylesi bir maddenin
yazılmasına itiraz ettiler.
Onlar bunu konuşurlarken
(Müslüman olduğu için zincire vurulan) Ebu Cendel b. Suheyl b. Amr
zincirleriyle Mekke'nin aşağısından çıkıp geldi ve kendini Müslümanların
arasına bıraktı. Bunu gören Suheyl: "Ey Muhammed! İşte bize iade edeceğin
ilk kişi de bu olacak!" dedi. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
''Henüz anlaşmayı bitirmedikil buyurunca, Suheyl: "Vallahi o zaman seninle
asla hiçbir şeyde anlaşmam!" karşılığını verdi. Hz. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): ''Sadece Ebu Cendefi almama izin ver'' buyurunca, Suheyl:
"İzin vermem!" dedi. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''O'na
izin ver!'' buyurdu, ama Suheyl yine: "Bunu yapamam!" karşılığını
verdi. Ebu Cendel de: "Ey Müslümanlar! Müslüman olarak size geldiğim halde
müşriklere geri mi iade edileceğim! Allah yolunda maruz kaldığım eziyetleri
görmüyor musunuz!" diye seslendi. Gerçekten de Ebu Cendel Müslüman olduğu
için Allah'ın yolunda ağır eziyetlere maruz kalmıştı.
Ömer b. el-Hattab der
ki: "Vallahi Müslüman olduğumdan bugüne kadar hiçbir zaman şüpheye
düşmedim. Bu durum karşısında Hz. Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına
geldim ve: "Sen Allah'ın Nebii değil misin!" dedim. Allah Resulü:
''Evet! Nebi'yim'' dedi. "Biz hak yolda, düşmanlarımız ise batıl yolda
değiller mi!" dedim. Allah Resulü: ''Evet! Öyle'' karşılığını verdi.
"O zaman dinimizde neden taviz veriyoruz!" dediğimde, Hz. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Benl Allah'ın Resulüyüm ve ona karşı gelemem!
O bana yardım edecektirr karşılığını verdi. Ona: "Kabe'ye gelip tavaf
edeceğimizi bize söylememiş miydin?" diye sorduğumda: ''Evet! Söyledim ama
bu yıl içinde tavaf edeceğimizi söyledim mi?'' buyurdu. Ben: "Hayır!"
dediğimde: ''Muhakkak Kabe'ye gelip tavaf edeceksin!'' buyurdu. Bunun üzerine
Ebu Bekr'e gelip: "Ey Ebu Bekr! Bu, Allah'ın Nebii değil midir?" diye
sordum. Ebu Bekr: "Evet!" karşılığını verdi. "Bizler hak
yoldayken, düşmanlarımız batıl olan yolda değiller mi?" diye sordum.
"Evet!" karşılığını verdi. "O zaman neden dinimizden böyle taviz
veriyoruz?" diye sorduğumda, Ebu Bekr: "Be adam! Şüphesiz o, Allah'ın
Resulüdür ve Rabbine asla karşı gelmez. Rabbi de ona yardım edecektir! Onun
emrine tutun ki ölene kadar kurtuluşa ermişlerden olasın. Vallahi o, hak
üzeredid" karşılığını verdi. Ebu Bekr'e: "Kabe'ye gelip tavaf edeceğimizi
bildirmemiş miydi?" dediğimde, Ebu Bekr: "Evet, dedi ama bu sene
içinde gelip tavaf edeceğini söyledi mi?" diye sordu. Ben:
"Hayıd" karşılığını verince Ebu Bekr: "O zaman muhakkak Kabe'ye
gidip tavaf edeceksin!" dedi. O zamanlar yaptığım bu itirazlarımın
kefareti olarak daha sonraları çok çabalar sarf ettim."
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) anlaşma metni yazılıp imzalandıktan sonra ashabına: ''Kalkın
kurbanlarınızı kesin ve saçlarınızı tıraş edin!'' buyurdu. Ancak ashabdan tek
bir tanesi bile kalkmadı. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu emrini üç
defa tekrarlamasına rağmen yine kimse kalkmadı. Bunun üzerine Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), ümmü Seleme'nin yanına girdi ve insanların bu
tavrını ona aktardı. ümmü Seleme: "Ey Allah'ın Nebii! Bu emrinin yerine
getirilmesini istiyor musun?" diye sorunca, Allah Resulü (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): ''Evet!'' karşılığını verdi. ümmü Seleme de: "O halde
dışarıya çık, kimseyle konuşmadan kurbanını kes ve berberini çağırarak tıraşını
ol" dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dışarıya
çıktı ve kimseyle konuşmadan ümmü Seleme'nin dediği gibi yaptı. Kurbanını kesip
berberini çağırttı ve tıraşını oldu. Ashab bunu görünce kalkıp kurbanlarını
kesmeye başladılar. Sonra birbirlerini tıraş etmeye koyuldular. Ancak üzüntü ve
sıkıntıdan dolayı birbirlerini tıraş ederken neredeyse birbirlerini öldürecek
gibiydiler.
Sonra Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına mümin kadınlar geldi. Onlar hakkında
Allah: "Ey inananlar! inanmış kadınlar hicret ederek size gelirlerse
onları deneyin, hicretlerinin sebebini inceleyin. Allah onların imanlarını çok
iyi bilir. Onların mümin kadınlar olduklarını öğrenirseniz, inkarcılara geri
çevirmeyin. Bu kadınlar, o inkarcılara helal değildir Onlar da bunlara hel al
olmazlar. inkarcıların bu kadınlara verdikleri mehirleri iade edin: Bu
kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde bir
engel yoktur. inkarcı kadınları nikahınızda tutmayın ...[Mümtehine 10] ayetini
indirdi. Bu ayetin nüzulünden sonra Ömer, müşrikken evlendiği iki hanımını
boşadı. Bunlardan birisiyle Muaviye b. Ebi Süfyan evlenirken diğeriyle Safvan
b. ümeyye evlendi. Sonra Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'ye geri
döndü.
Medine'deyken Kureyş'ten
Ebu Basir Müslüman olarak yanına geldi.
Mekke bu adamı geri
almak için iki adam gönderdi. Bu iki adam gelip: "Bizimle bu konuda
anlaşma yapmıştın" dediler. Bunun üzerine Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Ebu Basir'i bu iki adama teslim etti. İki adam onu alıp yola
koyuldular. Zu'l-Huleyfe'ye geldiklerinde kendilerine ait hurmalardan yemek
için konakladılar. Ebu Basır ikisinden birine: "Vallahi ey filan! Gördüğüm
kadarıyla şu kılıcın pek de güzelmiş" dedi. Bunun üzerine kılıcın sahibi
kılıcı kınından çıkardı ve: "Evet! Vallahi çok güzeldir. Onu çok yerde
kullandım" karşılığını verdi. Ebu Basir "Versene bir bakayım!"
deyince adam kılıcı verdi. Ebu Basir kılıcı alıp iyice kavrayınca adamı vurup
öldürdü. Diğer adam ise kaçıp Medine'ye geldi. Koşarak Mescid'e girdi.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu görünce: ''Bu adam bir şeyden
ürkmü{1 buyurdu. Adam Hz. Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına varınca:
"Arkadaşım öldürüldü, ben de öldürülmek üzereyim" dedi. O esnada Ebu
Basir geldi ve: "Ey Allah'ın Nebii! Allah senin sözünü ifa ettirdi. Sen
beni onlara iade ettin, ama Allah beni onlardan kurtardı" dedi. Allah
Resulü: ''Vay anasına! Yanında birileri olsa bu adam savaşı ateşleyecek''
buyurunca, Ebu Basir Hz. Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu tekrar
onlara iade edeceğini anladı ve oradan ayrıldı. Deniz sahiline kadar vardı.
Bu arada müşriklerden
kurtulan Ebu Cendel de Ebu Basır'in yanına geldi. Sonrasında Müslüman olup da
Mekke'den kaçan herkes Ebu Basir'e katıldı. Bu şekilde de Ebu Basir'in
etrafında kalabalık bir topluluk oluştu. Bu topluluk ne zaman Kureyş'ten Şam'a
doğru müşriklere ait bir kervanın yola çıktığını duysa kervana saldırıp
müşrikleri öldürüyor ve mallarını ele geçiriyorlardı. Bunun üzerine Kureyş, Hz.
Nebi'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) haber salıp Allah aşkına ve yakınlığa
hürmeten bunun durdurulmasını, Mekke'den Müslüman olup da Medine'ye gidenlerin
de iadesinin istenmeyeceğini söyledi. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de
Ebu Basir'e bu konuda haber gönderdi.
Allah da bu konuda:
"Sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin içinde onların
ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çeken O'dur. Allah,
yaptıklarınızı görendir. Onlar inkar edenlerdir, sizi Mescid-i Haram'ı
ziyaretten ve bağlı kurbanları yerlerine gitmekten alıkoyanlardır. Eğer,
oradaki henüz tanımadığınız inanmış erkeklerle inanmış kadınları bilmeyerek
ezmek suretiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali olmasaydı Allah savaşı önlemezdi.
Allah, dilediklerine rahmet etmek için böyle yapmıştır. Eğer inananlarla
inkarcılar birbirinden ayrılmış olsalardı, inkar edenleri can yakıcı bir azaba
uğratırdık. İnkar edenler, gönüllerindeki cahiliye çağının taassub ateşini
ateşlendirdiklerinde, Allah, Nebiine ve inananlara huzur indirdi; onların takva
sözünü tutmalarını sağladı. Onlar, bu söze layık ve ehil kimselerdi. Allah her
şeyi bilmektedir"[Fetih 24-26] ayetlerini indirdi. Cahiliye taassubu da,
müşriklerin anlaşmada Allah Resulü'nün Nebi olduğunu kabul etmemeleri,
Bismillahirranmanirrahim'' yazmaya yanaşmamaları ve Müslümanların Kabe'yi
tavafına engel olmalarıdır.
[Sahih]
Diğer tahric: Buhari
(3/252), Ebu Davud 3/85 (2765), Abdurrezzak 5/330 (9720) ve Beyhaki (9/218-219)
rivayet ettiler.
25310 (3)- Zühri der ki:
Urve b. ez-Zübeyr'in bildirdiğine Misver b. Mahreme ve Mervan b. el-Hakem şöyle
dediler: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Hudeybiye zamanında
ashabından bin küsur kişilik bir toplulukla yola çıktı." Zühri hadisin
devamını aktardı ve şöyle nakletti: Ebu Basir, yanında kılıcı olan Amiri'ye:
"Ey Arap kardeş! Şu kılıcının güzel olduğunu görüyorum" dedi. Amiri:
"Evet, güzeldir" karşılığını verince, Ebu Basir:
"Ona bakabilir
miyim?" dedi. Amiri, kılıcı ona uzatınca, Ebu Basir kılıcı çekip Amiri'yi
vurarak öldürdü. Amiri ile beraber olan azatlı köle de Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e doğru kaçmaya başladı.
[Sahih]
2. Bera b. lzib
- - (-)
25311 (1)- Beri b. Azib
der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hudeybiye anlaşmasını yapınca,
bu anlaşmayı Hz. Ali yazdı. Hz. Ali, "Allah'ın Resulü Muhammed"
yazınca, müşrikler: "Allah'ın Resulü Muhammed, yazma! Eğer Allah'ın Resulü
olsaydın seninle savaşmazdık" dediler. Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Hz. Ali'ye: ''Bunu sil'' buyurunca, Hz. Ali: "Ben bunu
silmem" karşılığını verdi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) kendi eliyle sildi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlarla,
kendisi ve ashabının Mekke'de üç gün kalmaları, bu sırada silahların
dağarcığında olması üzerine anlaşma yaptı. (Şu'be der ki: Ebu İshak'a):
"Silah dağarcığı nedir?" diye sorunca: "Silahların kınında
olmasıdır" cevabını verdi.
[Sahih]
Diğer tahric: Buhari
5/303 (2698), Ebu Davud 2/168 (1832) ve Müslim 3/1409 (1783) rivayet ettiler.
25312 (2)- Bera b. Azib
der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlarla, kendisi ve ashabının
Mekke'de üç gün kalmaları, bu sırada silahların dağarcığında olması üzerine
anlaşma yaptı. (Şu'be der ki: Ebu İshak'a): "Silah dağarcığı nedir?"
diye sorunca: "Silahların kınında olmasıdır" cevab ını verdi.
[Sahih]
25313 (3)- Bera b. Azib
der ki: "Mekke müşriklerinin Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
koştuğu şartlardan biri de, sahabe'den hiç kimsenin, silahı kınında olmadan
Mekke'ye girmemesiydi."
[Sahih]
25314 (4)- Bera b. Azib
der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Zu'l-Ka'de ayında umre için
ihrama girdi, ancak Mekke halkı onun Mekke'ye girmesine izin vermediler.
Sonunda onlarla Mekke'de üç gün kalmak üzere anlaşma yaptı. Anlaşmayı yazarken:
"Bu, Allah'ın Resulü Muhammed ile ... " yazınca, müşrikler:
"Eğer Allah'ın Resulü olduğunu bilsek (kabul etsek) sana engelolmazdık.
Ancak sen Abdullah'ın oğlu Muhammed'sin" dediler. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): ''Ben Allah'ın Resulüyüm ve ben Abdullah'ın oğlu
Muhammed'im'' buyurup, Hz. Ali'ye: ''Allah'ın Resulü ibaresini sir dedi. Hz.
Ali: "Vallahi, seni(n adını) hiçbir zaman silmem" deyince, Hz. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) anlaşma metnini aldı. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yazmayı bilmemesine rağmen, Allah'ın Resulü yerine şöyle
yazdı: "Bu, Abdullah'ın oğlu Muhammed'in kabul ettiği anlaşmadır: Mekke'ye
ancak kılıcı kınında girecek. Mekke halkından ona tabi olmak isteyen kimse
oradan çıkarılmayacak ve onun ashabından orada kalmak isteyen hiç kimseye engel
olunmayacak." Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'ye girip,
çıkma zamanı (üç gün) geçince, Hz. Ali'ye geldiler ve: "Arkadaşına söyle
yanımızdan çıksın. Süre doldu" dediler. Bunun üzerine Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'den çıktı.
[Sahih]
Diğer tahric: Buhari
(1844, 2699, 4251) ve Tirmizi O rivayet ettiler.
25315 (5)- Aynı manada
bir hadis başka bir kanalla, Bera b. Azib'den nakledilmiştir. Ancak farklı
olarak: "Mekke'ye silah girmeyecek ve Mekke halkından hiç kimse
çıkmayacak" ibaresi vardır.
25316 (6)- Bera b. Azib
der ki: Hz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hudeybiye günü müşriklerle üç
maddede anlaştı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanından
müşriklere gelen iade edilmeyecek, bize gelen ise müşriklere iade edilecekti.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelecek yıl umre için Mekke'ye gelecek
ve (sadece) üç gün orada kalabilecek, sadece kınında olan silalı veya okla
Mekke'ye girebileceklerdi.
[Sahih]
3. Enes b. Malik
- - (-)
25317- Enes der ki:
Aralarında Suheyl b. Amr'ın da bulunduğu Kureyşliler, Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ile anlaşma yaparken Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), Hz. Ali'ye: ''Yaz! Bismillahirrahmanirrahim" deyince, Suheyl:
"Bismillalıirralımanirralıim'in ne olduğunu bilmiyoruz. Bizim bildiğimiz
gibi, "Bismikellahumme, yaz" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): ''Yaz! Allah'ın Resulü Muhammed'den'' deyince, Suheyl: "Eğer
Allah'ın Resulü olduğunu bilseydik, sana tabi olurduk. Sadece adını ve babanın
adını yaz" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Abdullah'ın
oğlu Muhammed'den, şeklinde yaz'' buyurdu. Müşrikler Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e şu şartı da koştular: Sizden bize katılam, size iade
etmeyiz. Bizden size geleni ise iade edeceksiniz. Hz. Ali: "Ey Allah'ın
Resulü! Bunu yazacak mısın?" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): ''Evet. Bizden onlara gldeni Allah uzak etsln'' karşılığını verdi.
[Sahih]
Diğer tahric: Buhari
(3/255), Müslim 3/411 (1784) ve Abdurrezzak 5/330 (9720) rivayet ettiler.
4. İbn Abbas
- - (-)
25318- İbn Abbas der ki:
Harurller (Hariciler) çıktıkları zaman bir tarafa ayrıldılar. Ben onlara şöyle
dedim: "Şüphesiz Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hudeybiye günü
müşriklerle anlaşma yapmıştı. Hz. Ali'ye: ''Ey Ali yaz! bu, Allah'ın Resulü Muhammed'In
yaptığı anlaşmadır'' buyurunca, müşrikler: ''Şayet senin Allah'ın elçisi
olduğunu bilmiş olsaydık seninle savaşmazdık'' dediler. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): ''Ey Ali sil, ey Allahım, biliyorsun ki, ben Senin elçinim.
Ey Ali, onu sıl ve: ''Bu, Abdullah oğlu Muhammed'In yaptığı anlaşmadır'' yaz''
buyurdu. Allah'a yemin olsun ki Allah'ın elçisi, Ali'den daha hayırlıdır. O ki
kendi vasfını silmiştir. Elbette onun bu vasfını silmesi onun Nebiliğini
silmemiştir." Bu meseleyi (Hz. Ali'nin, Muaviye ile yaptığı anlaşmada
halifelik sıfatını kullanmaması meselesini) hallettim mi?" deyince,
Hamriler: "Evet" karşılığını verdiler.
[Sahih]
Diğer tahric: Hakim
(2/150-152) ve Nesai, es-Sünenu'l-kübra'da (3187) rivayet ettiler.